Esaretten Hürriyete Kabotaj Bayramı
Kurtuluş savaşını ve bu uğurda şehit olan yüzbinleri bilmeyen, 30 Ağustos’u bilemez, neden Zafer Bayramı olarak kutlandığının manasına varamaz. Her bayram, öncesinde ödenmiş büyük bedellerin kutlanışıdır. Eğer biz de Kabotajı bayram olarak kutlayacaksak evvela öncesini bilmeliyiz ki manasına varalım ve hakkıyla uygulayalım.
Kabotajı anlamak için onu kapitülasyonlar başlığı altında incelemeliyiz.
Sürekli veya geçici olarak tanınmış hak ve imtiyazlara kapitülasyon denir, dilimize Fransızcadan geçmiştir. Ekonomik ve ticari olarak, bir devletin vatandaşlarının haklarını diğer devletlerin toprakları üzerinde düzenleyen ve onlara ayrıcalıklar tanıyan anlaşmalardır. Osmanlı Devleti’nde ‘’imtiyazat-ı ecnebiyye’’ yani ‘’yabancılara tanınan ayrıcalıklar’’ olarak tanımlanmıştır.
Osmanlı Devleti kurulmadan önce, daha sonra sahip olacağı topraklar üzerinde kurulu olan Bizans İmparatorluğu, Anadolu Selçuklu Devleti, Memlük Devleti’nin yabancı devletlere sağlamış olduğu Osmanlı Devleti tarafından devam ettirilmiştir.1 Osmanlı Devleti’nde yabancı bir ülkeye tanınan ilk kapitülasyon hakkı, I. Murat zamanındadır. Bu kapitülasyon, 500 düka tutarında bir vergi ödemeleri karşılığında, bugünkü Dubrovnik kenti üzerinde kurulmuş olan Raguse Cumhuriyeti’ne verilmiştir. Bu kapitülasyon ile Raguse Cumhuriyetine ait gemilerin; Marmara, Ege ve Akdeniz’de serbestçe seyredip ticaret yapabilmelerine izin verilmiştir. I. Murat ve Yıldırım Beyazıt dönemlerinde Cenova ile birlikte Venedik’e de kapitülasyon verilmiştir. Süleyman Çelebi tarafından Bizans, Venedik, Cenova ve Rodos Şövalyeleri’ne verilen imtiyazlar aynen kabul edilerek Musa Çelebi tarafından da bu imtiyazlar verilmiştir. Fatih Sultan Mehmet döneminde de Venediklilere imtiyazlar devam etmiştir. Yavuz Sultan Selim tarafından, Suriye ve Mısır’ı fethetmesiyle varlığını sonlandırdığı Memlük Devleti’nin Venedik, Katalan ve Fransa’ya verdiği kapitülasyonlar aynen kabul edilerek Osmanlı Devleti olarak da verilmiştir.2 Kanuni Sultan Süleyman ile beraber kapitülasyonların daha da genişletilmiş haliyle yabancı ülkelere verildiğini görüyoruz. Bu yeni dönemin ilk kapitülasyonu, Fransızlara verilen kapitülasyon ile başlar. Kanuni Sultan Süleyman sonrası padişahların onayı ile bu kapitülasyonlar daha da genişletilerek İngiltere, Hollanda, Rusya, Prusya, Avusturya, İspanya, Abd ve Belçika ülkelerine verilmiştir.
Başlarda kapitülasyonlar İmparatorluk için yararlı görülüyordu. Pazarda mal bolluğu sağlamak, haraç ve vergi almak, bazı ülkelere imtiyazlar verilerek birleşmeleri halinde tehlike olarak görülen batı dünyasını bölmek, coğrafi keşiflerden sonra önemini yitirmeye başlayan Akdeniz pazarını tekrar canlandırmak gibi o dönem için makul gerekçeler vardı. Güçlüyken faydalı olan kapitülasyonlar, duraklama ve gerileme döneminden sonra 560 yıl sürecek bir esarete dönüşecekti. Osmanlı devleti, kapitülasyonların kendi sanayisinin, ticaretinin ve en önemlisi denizciliğinin gelişmesi önündeki en büyük engel olacağını çok sonra anlayacaktı. 1740 yılında Fransa ve 1838 yılında İngiltere ile yapılan ticaret sözleşmeleri ile beraber “sürekli kapitülasyonlar” dönemi başlamıştır. Yargı, idari ve ticari alanlarda getirilen yönetimsel kısıtlamalar ile artık ülke idare edemez hale gelmiştir. Düşünün ki ülkenizde vatandaşınız olmayan biri ticaret yapıyor fakat hiçbir şekilde sizin kanunlarınıza tabi değil, yerli tacirlerinizden çok daha düşük vergi ödüyor, bununla birlikte muhtelif ayrıcalıklara sahip. Tabi ki bu durum beraberinde suiistimalleri getirdi, bu durumdan faydalanmak isteyen zımmiler (İslam devleti himayesinde yaşayan gayrimüslim vatandaş) konsolosluklara rüşvet vererek berat edindiler. Yapılan tetkiklerde 1793’te Halep’te 1500 tercüman beratı edinmiş zımmi tüccardan sadece 6 tanesinin gerçek olduğu anlaşılmıştır.4 O dönemde Avusturya’nın Eflak’ta 60 bin, Boğdan’da 200 bin, İngilizlerin ise 1 milyon civarında kişiye berat sağlaması verilen hakları kötüye kullanmanın yani suiistimalin ne seviyeye ulaştığını ortaya koymaktadır.5 Daha vahim olan ise yerli tüccarların kapitülasyonlardan doğan ayrıcalıklardan faydalanmak için Fransız, İngiliz ve Rus vatandaşlığına geçmeleri olmuştur. Bu sömürü sisteminden sonra Üsküdar’da kumaş tezgâhları 2750 den 25 adete, kemahçı tezgahı 350’den 4 adete ve çatma yastıkçı tezgah adetleri 60’dan 8 e kadar gerilemiştir.6 Yabancı devletler, kapitülasyon imtiyazlarını kullanmakta sınır tanımamışlardır. Kendi bünyesinde mevcut şirketlerin şubelerini Osmanlı Devletinde rahat bir şekilde, hiçbir prosedüre takılmadan, resmi kurumlara müracaatta bulunmadan açma hakkına sahiplerdi. Avusturya 78, Fransa 45, Rusya 27, Mısır 17, Yunanistan 12, İtalya 10, Almanya 5, İngiltere 4 postane kurumu kurdular. Yabancı devletlerin kurmuş olduğu bu postaneler Osmanlı postanesine ciddi kayıplar verdirdi. 1909 yılında Kudüs’te Osmanlı Postanesi 20 bin franklık pul satışı gerçekleştirmiş buna mukabil yabancı postaneler 445 bin franklık bir satış gerçekleştirmiştir.7 Osmanlı Devleti’nin kabotaj hakkı yoktu. Osmanlı topraklarına ait limanlarda ve karasularında yolcu ve eşya taşıma işleri yabancı şirketler tarafından yapılmaktaydı.8 İtalyan Amirali Fioravano kapitülasyonlar için şunları söylemişti: ‘Türkler hiçbir zaman denizlere sahip çıkmak istemediler, tam tersi yabancılara bol bol deniz ticareti imtiyazı vermekten başka, kendi mallarını da çok büyük navlunlar vererek onlara taşıttılar. Bu yüzden de İmparatorluklarını kaybettiler.’ 1700’lü yılların başında Osmanlı Devleri kazanç olarak gördüğü kapitülasyonların kendisine zarar verdiğini görmüş ve kurtulmak istemiştir. Bununla ilgili girişimler Sadrazam Damat Ali Paşa ile başlamış, sırasıyla III. Ahmet, I. Abdulhamit, III. Selim, Ali Paşa, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile devam etmiştir. Yerli tüccara teşvik konuşulamıyordu bile, gayrimüslim tebaa ile Müslümanlar arasında eşit şartlarda hukuk işlemesi yönünde talepler oluşturuluyordu. Kapitülasyonların kaldırılması ile ilgili çeşitli girişimlerin sonuçsuz kalması sonucu 2 Eylül 1914’te muhtıra kararı alınmıştır. 8 Eylül’de nota hazırlanmış, 1 Ekim 1914 tarihinden itibaren kapitülasyonların kaldırılacağına dair muhtıra hükümet ve padişah tarafından onaylanarak elçilere sunulmuştur. Büyük güçler olarak anılan Almanya, İngiltere, İtalya, Fransa, Rusya ve ABD elçileri ortak bir tavra girerek, karara çok sert yanıt vermişlerdir. Böyle bir kararı Osmanlı Devleti’nin tek taraflı olarak alamayacağını iddia etmişlerdir. Fakat tüm bu itirazlara rağmen, Osmanlı Devleti vilayetlere verdiği talimatname ile süreci fiilen başlatmıştır.9 Birinci dünya savaşının kaybedilmesi sonucu kapitülasyonlar Sevr anlaşması ile devam ettirilmek istendi, milli mücadelenin başarıya ulaşması sonucu kapitülasyonlar Lozan Barış Konferansının konusu oldu. Konferansta en tartışmalı ve yoğun bölümler, kapitülasyonların tartışıldığı sıralarda yaşandı. Batılı devletler kapitülasyonların devam ettirilmesinde, Türk tarafı ise kaldırılmasını ısrar etti. Bu nedenle görüşmeler zaman zaman kesintiye uğradı. Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kapitülasyonlar konusunda sıfır taviz talimatıyla gönderilen İsmet İNÖNÜ, bu konuda çözüm sağlanamadığı için heyetiyle birlikte konferansı terk etmiştir. Bu kararlı duruş ve gerekirse savaşa devam edileceği mesajıyla birlikte batılı devletlerin davetiyle görüşmeler 2,5 ay sonra yeniden başlamıştır. Kapitülasyonların kaldırılması kabul ettirilmiş ve kesin olarak yürürlükten kaldırılmıştır.
Tarihçi Afet İNAN kapitülasyonları şöyle tanımlamaktaydı: Türkler bakımından tarihin kaydettiği en büyük hata ve yararlanan devletler tarafından en büyük yarar kaynağı ve en kıymetli emperyalizm ananesi olan Kapitülasyonlar…
1 Temmuz 1926’da yürürlüğe giren ve ‘’Kabotaj Kanunu’’ olarak anılan bu kanun, Türk denizciliği için gerçek bir dönüm noktası olmuştur. Türk kıyılarındaki deniz taşımacılığı, limanlar, yükleme-boşaltma, gemi işletmeciliği ve bunun gibi faaliyetler Türk vatandaşlarına ve Türk gemilerine verilmiştir. Kabotaj hakkının Türkiye’ye geçişi ilk kez 1 Temmuz 1935 yılında ‘’Denizcilik Bayramı’’, 1 Temmuz 1939 yılında ilk kez ‘’Kabotaj ve Denizcilik Bayramı’’ olarak kutlanmıştır.
Üzülerek belirtmeliyim ki günümüzde kabotaj kanununun uygulanışı milli şuurdan çok uzaktır. Türk yurttaşların bu kanunu uygulamadaki samimiyetinden şüphe edilmemiş olmalı ki 1926 yılında kabotaj kanunu için tek sayfalık bir düzenleme kâfi görülmüştür. Günümüzde suiistimallere karşı caydırıcı cezalar eklenmek suretiyle yeniden ele alınması artık zaruri bir ihtiyaç haline gelmiştir. Zira duyuru yapmadan yerli muadili varken yabancı firmalara iş vermek, yapılan duyurulara geri dönüşler için yalnızca bir ya da iki gün süre vermek, herhangi bir bilirkişi raporu olmadan bilimsellikten uzak bir şekilde yetersizliğini öne sürerek yerli firmaları reddetmek, proje teslim süresinin aciliyetini öne sürerek alanda hazır bulunan yabancı firmaya işi vermek, iş tanımı yerine birebir araç emsali aramak gibi, samimiyetten uzak uygulamalar mevcuttur. Bu sorumluluk hem talep eden özel sektör temsilcisine hem de bunları kabul eden devlet görevlisine aittir. Kabotaj kanununu hakkıyla uygulamayan herkes, kâğıt üzerinde görünmeyen bu kapitülasyon esaretinin zincirine bir halka daha eklemektedir.
Tek bir sayfadan oluşan ve ziyadesiyle savunmasız olan bu kanunun etrafından dolaşmak ya da ihlal etmek maalesef zor değildir. Bu yüzden kabotajın ihlali hukuki değil ahlaki bir sorundur. Bu gün Kabotaj Bayramı denizcilik özelinde kutlanıyor, fakat bilinmelidir ki kabotaj, 560 yıl süren ticari ve hukuki tutsaklıktan kurtuluştur. Bu yüzden bayram olarak kutlanır ve bu şuur ile kutlanmalıdır.
Milli bir bilinçle ve hür denizlerimizle nice bayramlara. Kabotaj bayramımız kutlu olsun.
Serdar AKDEMİR
1 Acartürk ve Kılıç, 2011, s.3
2 İnalcık, 2003, s.66-67
3 Pamir, 2002, s.87-89
4 Türkmen, 1995, s.336
5 Pamir, 2002, s.106-107
6 Acartürk ve Kılıç, 2011, s.15
7 Pamir, 2002, s.96-97
8 Pamir, 2002, s.93
9 Arslan,265-276